Penis Hakkında Bilmediğiniz Gerçekler

Penis, yapı ve görevi itibariyle tüm zamanların en ilgi çeken organları arasında yer almaktadır. Kültürel bir tabu haline getirilmiş olmasından ötürü, dalak ya da pankreas hakkında konuşurken kimsenin yüzü kızarmasa da, penis hakkında konuşurken kıkırdamalar, utanıp bozarmalar ve benzeri duygu ve davranışlar oldukça yaygındır. Halbuki ortalama bir insan söz konusu olduğunda, vücudumuzun kütlece binde 2’sini, yani %0.2’sini oluşturan, kemiksiz, sıklıkla kanla dolarak şişen, damar ve sinir yığını olan bu organ hakkında bahsederken de, en az saçlarımız ya da parmaklarımız ile ilgili konuşurken olduğu kadar rahat olabilmeliyiz.

Penis Ne Anlama Gelir?

Kelime anlamıyla “penis”, Latincede “kuyruk” demektir. Hatta penisilin isimli antibiyotiğe ismini veren Penicillium mantarı, bu ismini kalem-benzeri bir görünüme sahip olmaktan almaktadır. İngilizcede halen “kalem” anlamında kullanılan pencil sözcüğü, “kuyruk-benzeri” ya da “küçük kuyruk” anlamına gelen penicillus sözcüğünden gelmektedir.

1379 yılında Oxford İngilizce Sözlüğünde, bugün “penis” olarak adlandırdığımız organın ismi “yarda” (İng: yard) olarak geçmektedir. 1684 yılında yayınlanan Fiziksel Sözlükte Steven Blankaart, bu organı halen “yarda” olarak tanımlamaktadır. Ancak bu tarihlerden sonra, sözcüğün genel kullanımı değişmeye başlamış ve yarda sözcüğü unutularak “penis” sözcüğünün kullanımı yaygınlaşmıştır. Türkçe de penis, Türk Dil Kurumu tarafından “erkeklik organı” olarak tanımlanmaktadır.

Ereksiyon Nedir?

Bilindiği gibi, penisin erekte olmamış hali ile erekte olmuş hali arasındaki boy farkı oldukça fazladır. Bu adaptasyonun hayvanların hareketlerine ve cinsel organlarını korumalarına faydalı olması amacıyla evrimleştiği düşünülmektedir. Çünkü sürekli erekte olmuş halde gezen bir hayvan, çok ciddi cinsel yaralanmalar geçirebileceği gibi, hiç erekte olmayan bir hayvanın, dişilerin vücut içinde güvenle saklanması için evrimleşmiş yumurta kanalının başlangıcına kadar iletebilecekleri bir iletim araçları olmayacaktır. Bu sebeple penis, beyin tarafından uyarıldığı zaman erekte olup, uyarıcı kimyasalların ortadan kalkmasıyla küçük haline dönen bir organdır.

Gece Ereksiyonları

Erkekler gece boyunca 3-5 defa erekte olurlar ve bunların her biri 25-35 dakika kadar sürer. Özellikle de sabaha karşı artışa geçen bu ereksiyonlara halk arasında “gündüzsefası” veya “sabah ereksiyonu” denmektedir. Aslında bu ereksiyon, gece boyunca süren serinin sonuncusudur.

Henüz bu ereksiyonların sebebi tam olarak bilinmemektedir; ancak REM uykusu olarak bilinen uyku fazıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir.

“Melek Şehveti”: Ölüm Ereksiyonu

Bu ne yazık ki birçokları için rahatsız edici olabilecek, ancak bir o kadar da ilginç bir konudur: “ölüm ereksiyonu” olarak da bilinir. Tarih boyunca idam edilmek üzere ip ile asılan birçok erkekte ölümden sonra ereksiyon gözlenmiştir. Ne yazık ki, tıpkı ana karnındaki ereksiyon gibi, ölüm sonrası ereksiyonun da tam sebepleri bilinmemektedir. Belki de beynin ölmeden önce vücuda gönderdiği sinyallerin kontrol edilememesinden kaynaklı bir durum olabilir.

Erkeğin Boşalması İçin Beynine İhtiyacı Yoktur! Penise boşalma ve spermleri dışarıya gönderme emri beyinden değil, omurilikten gelmektedir. Dolayısıyla beyni olmayan bir erkek de kolaylıkla boşalabilir. Tabii erekte edilebilirse…

Penisin Yapısı Nasıldır?

Genel kanının (ve “aşk kası” gibi isimlendirmelerin) aksine penis bir kas değildir. Zaten bu nedenle erekte bir penisi kendi başına yönlendirmek mümkün olmamaktadır; anca kasıklardan yönlendirmek mümkündür. Bunun yerine penis, daha ziyade bir “sünger” gibi tanımlanır. Temel olarak memelilerde 3 kısımdan oluşur: Kök, gövde ve glans. Kök, penisin vücudun geri kalanına bağlanan bölgesidir. Gövde, kökten uzanan kısmın adıdır. Glans ise penisin uyarıcı bölgesinin bulunduğu ve idrar ile sperm çıkışının gerçekleştiği uç bölgenin bilimsel adıdır.

Penis üzerinde bolca erektil doku bulunur. Bu dokular, fiziksel olarak uyarıldıklarında, beyne giden elektrokimyasal uyartılar meydana getirirler. Bunun sonucunda beyinden salgılanan hormonlar, penis içerisinde bulunan corpus spongiosum ve corpus cavernosum denen dokunun kan ile dolmasına sebep olurlar. Kan ile dolan dokular, penisin şişip erekte hale gelmesine sebep olurlar. Erekte haldeyken uretranın (idrar yolunun) açık kalmasını sağlayan doku, corpus spongiosum’dur.

Dikkat: Penisinizi Kırabilirsiniz!

Penis, her ne kadar bir sünger gibi olsa da, kırılamaz değildir. Eğer erekte haldeyken aşırı miktarda bükülecek olursa penis kırılması denen tıbbi bir durum oluşmaktadır. Az sonra değineceğimiz gibi peniste hiçbir kemik bulunmamaktadır; ancak penisin erekte olmasını sağlayan damarlar ve tüplerin bükülerek çatlaması sonucu “penis kırılması” yaşanabilir.

Bu olaya tıp dünyasında nadiren rastlanmaktadır ve bunun nedenlerinden birinin, hastaların doktora gitmekten utanması olduğu düşünülmektedir. Buna rağmen yapılan çalışmalar, partnerlerin erkeklerin üzerinde olduğu pozisyonların, tüm raporlu penis kırılması vakalarının 3’te 1’ini oluşturduğunu göstermektedir. Bu durum, penis vajinadan istemsiz olarak çıkıp da, partnerler tüm ağırlıklarını erekte penis üzerine bindirdiklerinde yaşanmaktadır. Dolayısıyla bu pozisyonda özellikle dikkatli olunmalıdır.

Penis Boyutuyla Vücut Boyutu Arasında İlişki Var mı?

Genellikle vücut büyüklüğü ile penis büyüklüğü arasında bir ilişki kurulabilir; ancak bu durum evrensel değildir. Çok yakın akraba türlerde bile zıtlıklar görülebilir. Örneğin, gorillerin ortalama erekte penis boyu 4 santimetre civarında iken, çok yakın akrabaları olan ve bir gorilden çok daha küçük olan şempanzelerin penis boyu, gorillerinkinin iki katıdır. İnsanın penis boyu ise, primatlar arasında en büyük olanıdır. Ancak bu tarz istisnalar dışında genel olarak penis boyu ile vücut büyüklüğü ilişkilidir diyebiliriz.

Mikro penis Nedir? Erekte halde 7 santimetreden kısa olan bir penis, bilimde “mikropenis” olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca sünnetli erkeklerin, sünnetsizlere göre erekte halde penis boylarının 8 milimetre kadar kısa olduğu bilinmektedir.

Diğer Organlar Penis Boyuyla İlgili Bilgi Verir mi? Bu konudaki şehir efsanelerinden bir diğeri ise vücudun başka uzunluklarına bakarak penis boyuna dair çıkarımlarda bulunabileceğimiz safsatasıdır. Şans eseri bir kişinin kol uzunluğu ya da ayak büyüklüğü ile penis boyu arasında bir ilişki olabilir; ancak yapılan meta-analize göre kilo, orta parmak uzunluğu ve ayak büyüklüğü ile penis uzunluğu arasında istatistiki olarak anlamlı hiçbir ilişki bulunmamaktadır.

Bir araştırma, penis boyu ile ayak uzunluğu ve boy arasında çok zayıf bir ilişki ortaya çıkarmıştır; ancak bunu genellemek çok güçtür. Benzer şekilde, bir diğer araştırma da ayakkabı numarası ile penis boyu arasında zayıf bir ilişki bulmuştur. Bunların temel sebebi olarak, embriyonik dönemde gelişimi etkileyen HOX genlerinin aktivitesi ileri sürülmektedir. Özellikle HOXA13 VE HOXD13 genleri, uzuvların gelişimini kontrol etmektedir.

Kadınların Tercihi Ne Yönde? Son olarak, tabii ki “kadın tercihi” konusu üzerinde durulmalıdır; en nihayetinde bu uzvun evrimleşmesinin ana nedeni dişileri etkileyebilmek ve üreyebilmektir. Bu konuda farklı araştırmalar farklı sonuçlar verse de, genel olarak çalışmaların gösterdiği üzere “daha uzun daha iyidir” mantığı muhtemelen geçersizdir. Dr. Veale’nin belirttiğine göre kadınların %85’inden fazlası penis boyutunu cinsel tercihlerinde bir kriter olarak kullanmamaktadır. Dahası, kadınların yine %85’i eşlerinin penis boyundan memnun olduklarını ve daha uzun olmasını tercih etmeyeceklerini söylemektedir. Hatta fizyolog Dr. Brandy Engler’e göre bazı araştırmalar, kadınların genellikle daha kısa penisli erkekleri tercih ediyor olabileceğini bile göstermektedir

Bunun biyolojik sebepleri de açıktır: Penis boyu, sperm kalitesi ile ilgili herhangi bir bilgi vermemektedir; dolayısıyla daha uzun penislerin seçilmesi için bariz bir sebep bulunmamaktadır. Dahası, daha uzun penisler daha iyi penetrasyon anlamına da gelmemektedir; zira genellikle sperm penisi fışkırarak terk eder ve vajina kanalı içerisindeki mesafeyi bu şekilde kolaylıkla alabilir; daha uzun olmanın daha uzağa ulaştırmak konusunda dikkate değer bir avantajı yoktur. Son olarak, belki de modern hayatta hepsinden önemlisi, seksten alınan keyfin penis boyutları ile doğrudan bir alakası bulunduğuna göre dikkate değer hiçbir bulgu yoktur; zira doğru pozisyon seçimi ve doğru hareketlerle en kısa penisli erkekler bile partnerlerini rahatlıkla tatmin edebilmektedirler. Yani pozisyon tercihi ve eşlerin birbirlerinin hoşlandığı davranışlardan haberdar olması, penis boyundan çok daha önemlidir.

Tüm bunlar bir araya geldiğinde, penis boyuyla ilgili birçok hurafenin daha ziyade erkeklerin birbirlerini hor görme veya kendilerini üstün gösterme merakından kaynaklandığı görülebilir. Öyle ki, kadınlar durumdan memnun olsa bile erkeklerin %45’i penislerinin çok küçük olduğuna inanmaktadır. Bu, öyle bir hal almıştır ki, dişilerin tercihlerinin bile erkekler tarafından gerçeklerden saptırılması mümkün olmuştur. Penislere, çalışma prensiplerine, evrimine ve özelliklerine dair daha fazla bilgi sahibi olarak bu gereksiz atışmaların önüne nihai olarak geçmemiz mümkün olabilir.

Penis Boyu Hep Başarılı Cinsellikle mi ilişkiliydi? Antik Yunan’da, kısa ve sünnetsiz penis boyu daha arzulanan bir penisti. Yunanlılar büyük ve sünnetli penisler tercih etmemektelerdi. Antik Roma’da ise durum tam tersine dönmüştür. Ne olursa olsun, son birkaç yüz yılda penis boyu net bir şekilde “özgüven” ile ilişkilendirilmektedir ve bu evrensel bir tercih değildir. Kadınlar için penis boyundan çok, penis şaft çevresinin ve cinsel uyarı miktarının önem arz ettiği bilinmektedir.

Spermler ve Evrim: Spermler Yönlerini Nasıl Buluyorlar?

Spermler arasında da pek çok varyasyon vardır, milyonlarca sperm yumurtayı döllemeye çalışır. Sadece yüz binlercesi yumurtaya ulaşabilir ve bunlardan da sadece 1 tanesi yumurtayı dölleyebilir. Buna “sperm yarışı” denir.

Spermler, milyonlarcadır; çünkü atalarımız sularda yaşayan ve balıkların atalarıyla ortak olan türlerdir. Bu türler, suyun içerisinde, kaotik bir ortama üreme hücrelerini bırakıyorlardı. Akıntıların, gelgitlerin, dalgaların olduğu bir ortamda, tek bir yumurta ve tek bir sperm, şansın çok fazla azalmasına sebep oluyordu. Bu sebeple her zaman daha fazla sperm üretebilen erkekler ve her zaman daha fazla yumurta üretebilen dişiler avantajlı konuma geçebiliyordu.

Daha sonra karalara çıkıldı ve iç döllenme evrimleşti. İç döllenmede, olasılık uzayı çok azaldığı için, yumurtaların sayısında bir azalma oldu. Spermler azalmadı, çünkü çoğu türün erkekleri birden fazla dişi ile çiftleşmeyi amaçlar ve ne kadar çok sperm üretimi, o kadar fayda demektir. Ayrıca döllenme dişi içerisinde gerçekleştiği için, dişilerin yüzlerce yumurta ihtiyacı yoktur; yumurta üretimine harcayacakları enerjiyi, çocuk bakımına ve gelişimine harcayabilirler ve bu yüzden genellikle spermlerden çok çok daha az sayıda yumurta üretirler.

İşte günümüzde de, spermlerin evrimi bu şekilde evrimsel süreç içerisinde incelenebilir. Spermlerden her zaman biyokimyasal yapı açısından daha başarılı olabilenler (varyasyonlardan ötürü) avantajlı olurlar ve meydana gelen yavrunun üreteceği spermler de (eğer erkekse tabii), bu şekilde daha başarılı olur. Binlerce nesil sonunda, spermler hep “yumurtayı bulmak konusunda daha başarılı” hale gelir; eğer çevresel koşullar değişmezse tabii.

Spermler, ilginç bir şekilde adeta bir “birey” gibi davranırlar. Diğer spermlerin önüne geçebilmek için “defansif mekanizmalar” ve “ofansif mekanizmalar” evrimleştirmişlerdir. Örneğin bir sperm, yumurtayı döllediği anda salgıladığı enzimler sayesinde yumurtanın bir diğer spermi içine almamasını sağlar. Kimi spermler ise, belirli feromonlarla birlikte salınırlar ve bu feromonlar, daha önceden dişinin içerisine girmiş spermleri etkisiz hale getirir.

Spermin yumurtayı bulmasında ise şaşılacak bir durum yoktur. Sperm, yumurtayı bulabilir, çünkü yumurta “bulunmak ister”. Tabii ki, hiçbir yerde olmadığı gibi, burada da bilinçli bir istek söz konusu değildir. Temel olarak olan yumurtanın salgıladığı kimyasallardır (bir çiçeğin arıları üzerine çekmesi gibi). Yumurta, salgıladığı “Spermatozoa Aktive Edici Peptitler” (SAP) isimli enzimler sayesinde, spermlerin kendisine doğru kemotaksi yapmasını sağlar. Yani bu salgılanan kimyasallar, spermleri yumurtanın üzerine çeker. Aslında bu enzimlerin temel etkisi, spermin kuyruğunun simetrik hareketler yapmasını sağlamaktır. Bu enzimler olmaksızın kuyruk asimetrik olarak dalgalanır ve yolunu bulamaz. Bu enzimler ve ortamda bulunan kalsiyum iyonları konsantrasyonu farkından ötürü spermler, daha yüksek kalsiyum konsantrasyonuna yönlenirler. Dolayısıyla ortada bir “yön bulmak” yoktur, bir “yönlendirilme” vardır. Dışarıdan, yumurtaya ait bu kimyasallar farklı yönde verilirse, spermler yumurtayı bulamayacaklardır. Dolayısıyla spermlerde “üstün bilinç” değil, sıradan, biyolojik ve kimyasal bir tepkimeler zinciri vardır.

İdrar Kanalı İşgalcisi: Candiru

Dünya’daki tüm erkekler, en azılı düşmanınızla tanışın. Candiru, ya da bilimsel adıyla Vandellia cirrhosa, Güney Amerika’da yaşayan, özellikle Amazon Nehri’nde bulunan bir kedibalığı türüdür. Genellikle 2.5 santimetreden uzun değildir, pulsuzdur, yarı saydamdır ve kabaca bir yılanbalığına benzer. Ancak bu hayvanın, hiç de hoş olmayan bir huyu vardır: Erkeklerin penis deliğinden girerek idrar kanalı boyunca tırmanmak! Bunun ilk güvenilir bir kaynak tarafından raporlanması 1997 yılında olmuştur; ancak çok daha eskisine dayanan, çok daha fazla sayıda rapor bulunmaktadır (bir kısmı “güvenilmez” oldukları nedeniyle resmi kayıtlara işlenmemiştir).

Üstelik sadece idrar kanalından tırmanması sorun değildir. Bu ufak balık, idrar kanalının sonuna kadar tırmandıktan sonra, dikenlerini etraftaki dokuya saplayarak buraya yerleşir. Sonrasında, erkeğin kan akışına erişir ve buradan beslenmeye başlar. Bu süreçte, iltihaplanma, kan toplama ve hatta ölüm gerçekleşebilir. Kurtulmanın tek yolu, cerrahi operasyondur.

Koro Sendromu: Cinsel Organların Yok Olması Fobisi!

Koro, belli başlı kültürlerde görülen, erkeklerde penisi, dişilerde ise meme uçlarını etkileyen bir sendromdur. Bir çeşit fobi olan koro, erkeklerde penislerinin zaman içerisinde küçülerek tamamen yok olacağı korkusu şeklinde görülür. Dişilerde ise aynı durum, meme uçları için geçerlidir. Bu korkunun nasıl oluştuğuna dair hiçbir bilgimiz bulunmamaktadır. Kimi zaman “penis paniği” olarak da bilinir ve iddialara göre, tarih içerisinde kitlesel korkulara neden olmuştur. Ancak buna dair güvenilir kayıtlar bulunmamaktadır.

Yorum bırakın